Hasarsız Aşk Yoktur !
Seni sevdiğimi kimse bilmemeli benden ve Tanrı'dan başka. Şifre koymalıyım bu aşka. Anlamamalı kimseler. Bilmemeli. Hatta sen bile bilmemelisin.
Örneğin gözlerin..Nasıl gizlenmeli onlar? Bakışlarını kalbime gömsem işe yarar mı?
Sonra saçlarını tarif etsem bir şekilde ama kimse anlamasa senin saçların olduğunu. Sarılardan bir sarı desem. Ama sarıların en güzeli olsa o. Daha önce görmediğim ve de görebileceğimi sanmadığım.
Aynı boyda olduğumuz da saklı kalmalı. Boyunun boyuma, huyunun huyuma olduğu bende kalmalı sevdiceğim. Yan yana görmek isterdim bizi. Tahmin ettiğim gibi yakışıyor muyuz? Öyle olmalı ya; çünkü senin yanına ne olsa yakışır. Bir çifti güzel kılan sensin. Sen bir yapbozun eksik ama en değerli parçasısın. Sen bir midye kabuğunun içinden çıkan inci olmalısın. Güzel, nadide ve ışıl ışıl...
Ya anlarsa birileri?
Ya çok sevdiğim anlaşılırsa?
Sen her yanıma gelişinde, ki kokun on dakika önce geliyor, kalbimin sesini duyacaksın diye korktuğumu öğrenirlerse?
Bilmiyorum nur tanem. Bu kez inan ki bilmiyorum neler olup bittiğini. Tek istediğim yüreğimde saklı kalman. Ama o yüreğim de senin yüreğine muhtaç. Beynim durduruyor kalbimi, elinde mızrakla:
''Dur!'' diyor. "Geçit yok yeni bir aşka! Sen her seferinde atlıyorsun ama bu kez olmaz. bu sevdayı dile getirmene izin veremem. Çok üzüleceksin gene. Koyu kırmızı kanayacaksın ve beni de vuracaksın geceleri. Tekrar uykusuz geceler istemiyorum. Yürek efendi! bu defa iyi düşün. Ama çok çok iyi düşün!''
Beynimin anlamadığı, anlayamadığı şey, kalbimin elinden bir şey gelemediğiydi. Beynim fermanlar verse de gönlüm ferman dinlemeyecekti. Ama beynime de hak vermiyor değilim. Onu nice çıkmaz yollara sürüklemiştim. Nice çöllerde susuz bırakmıştım. Dinlenmek istiyordu. Ya da en azından hasarsız bir aşk!
Bilmiyordu ki hasarsız aşk olmazdı. Aşk, yağışlı bir havada gerçekleşen bir trafik kazasıydı. Bu kazadan gönüllerin hasarsız çıkması mucizeydi. Şimdi oturup yaramaz çocuklar gibi yaralarımı saymayacağım. İstediğim yaralarımı sarıp yeni aşklara yelken açmak. İşte şu an düşündüğüm, bunun sen olabilme ihtimali. Hem korkuyorum, hem mutuyum... Hem üzgünüm hem inadına cesaretli... anlaşılan her zamanki gibi çokça kararsız...!
Gemim aylardır bir limanda bağlıydı. İskeledeki babaya bağlı duran halat çoktan yosun tutmuştu. Gemi de biliyordu uzak denizlere açılmayacağımı eskisi gibi. Ama beni bilmiyordu. Küllerimden doğma meraklısı oluşumu. İnadımı, deli cesaretimi, engin aşkımı... Sevdiğim zaman sonuna bakmadan gidişimi... Yıkılsam da bir çok defa yeniden sevebilme yetimi.. Gemi benim gemimdi ama beni bilmiyordu...!
Şu an limandaki iskeledeyim. Bembeyaz gemim sallanıyor karşımda. Miçolar bir hareketimi bekliyor yelkenleri açmak için. Bir hareketimle macera kaldığı yerden devam edebilir. Hava açık ve masmavi. Kara kışlar çoktan geçmiş. Çok sevdiğim martılar yarışıyor gök yüzünde ve bir çığlık ki sormayın. Gemideki mürettebatım bana bakıyor. Ben ise ufka. Denizci önsezilerimi yokluyorum. Görüyorum ki, yol uzun ve fırtınalarla dolu. Ama güzellikleri, heyecanı, aşkı da cabası. Sonra birden, aniden..
Atlıyorum gemiye. Kıyıdakiler arkamdan el sallıyor biliyorum. Bağırıyorum son ses: Yelkenler fora, sancak alabanda... vira bismillah... !
Emre C.
Dip Not: Bu yazı aynı anda:
http://mavigunce.blogspot.com ve http://blog.milliyet.com.tr/emco adreslerinde yayımlanmaktadır.
_____________________Devamını Okumak İçin Tıklayınız!_____________________ Read more...